Türkiye 13. Yüzyıl
1238/39
Antalya-Eğirdir kervan güzergâhı üzerinde yer alan han, Bucak ilçesi sınırları içerisinde ve İncirdere Köyü’ne yaklaşık 3 km. uzaklıktadır.
Kuzey-batı güney-doğu yönünde uzanan dikdörtgen planlı bir oturum alanı üzerine inşa edilen hanın, günümüze sadece kapalı/barınak bölümü ulaşabilmiştir; güney-doğu kanadı üzerinde gerçekleştirilen arkeolojik kazı çalışmaları sonucunda, geçmişte bu yönde uzanan bir avlunun bulunduğu ortaya çıkartılmıştır.
Hanın kuzey-doğu, kuzey-batı ve güney-batı cephelerinde farklı prizmal formlarda ve çatı kotuna kadar yükseldikleri anlaşılan poligonal, yarı dairesel ve dikdörtgen planlı payanda ve köşe kuleleri yer alır.
Güney-doğu cephesinin merkezine yakın konumdaki taçkapısının üst bölümü, tamamiyle yıkılmıştır. Farklı profillerdeki geometrik ve bitkisel bezemeli bordür ve silmelerle yanlardan kuşatılan taçkapı, cepheye istiridye kabuğunu hatırlatan dilimli kemer gözü halinde açılan tonozlu kavsarasıyla, çağdaşı olan diğer taçkapılardan ayrılan farklı bir tasarımın ürünüdür; taçkapı kemerini taşıyan silindirik köşe sütuncelerinin akantus yapraklı başlıklarında, hayli bozulmuş ve yapraklar arasına gizlenmiş arslan başları dikkati çeker. Sütunce başlıklarının üzerinde, simetrik olarak yerleştirilmiş ve palmet-lotus kombinasyonlu dairesel birer rozet yer alır.
Taçkapı kavsarasını oluşturan kemerin üzengi taşlarına, karşılıklı olarak yerleştirilmiş arslan-güneş kabartmasının, hanın bânîsi olan Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in arması olduğu düşünülmüştür.
Taçkapının yan kanatlarında, üst bölümleri hayli tahrip olmuş birer mihrabiye yer alır; çeyrek küre formlu kavsaralara sahip üç kenarlı nişlerin üzerindeki enli silmelere kabartma olarak işlenmiş bitkisel bezemeler, çağdaşı olan örneklerden bütünüyle farklıdır.
Taçkapının basık kemerli kapı açıklığıyla dahil olunan kapalı/barınak bölümü, dikdörtgen planlı bir mekândır; sivri kemerlerle birbirlerine ve duvarlara bağlanan kare planlı toplam yirmidört ayakla kuzey-doğu güney-batı yönünde uzanan ve sivri beşik tonozlarla örtülü yedi sahna taksim edilmiştir. Mekânı güney-doğu kuzey-batı ekseni boyunca derinlemesine uzanarak kesen orta sahın, çatı kotundan yükselen ve düzgün kesme taş kaplamalı sivri beşik tonozla örtülü bir koridor halinde tasarlanmıştır. Kalabilen izlerden, orta sahnın merkezindeki alanın geçmişte kubbe ile örtülü olduğu düşünülmektedir.
Hanın avlusunda yapılan arkeolojik kazılarda, avluyu üç kenarı boyunca çevreleyen mekânların temel duvarları ortaya çıkartılmış; buna göre, güney-batı kenarında çift sıra halinde ve sivri beşik tonozlarla örtülü bir revak kuruluşunun bulunduğu, kuzey-doğu kenarında ise sivri beşik tonozlarla örtülü ve doğrudan avluyla irtibatlı bir dizi odanın sıralandığı tesbit edilmiştir. Çalışmalar sırasında avlunun güney-doğu cephesinin ortasındaki taçkapı ile cephenin gerisindeki odaların temel duvarları da ortaya çıkartılmış; avlunun doğu köşesindeki odanın helâ, bitişiğindeki mekânın da bir çeşme eyvanı olabileceği düşünülmüştür.
Hanın inşaatında düzgün kesme taş kullanılmıştır; duvar örgüsü arasında, yakın çevredeki antik Cremna şehrinden getirilerek devşirme yapı elemanı olarak kullanılmış yazılı ve bezemeli taşlara da rastlanmaktadır.
Taçkapısının basık kemerli kapı açıklığı üzerine yerleştirilmiş ve düzgün kesme taşlarla sivri kemer halinde örülmüş kitâbe bloğunda, hanın kapalı/barınak bölümünün, Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddîn Keyhüsrev tarafından 1238/39 yılında inşa ettirilmiş olduğu yazılıdır.
Kazıda ele geçirilen ve 13. yüzyıl ile 19. yüzyılın ortalarına ait sikkeler, hanın, anılan tarihler boyunca kesintisiz olarak yoğun bir ticaret etkinliğine sahip olduğunu ortaya koymaktadır.