Türkiye KIRŞEHİR 13. Yüzyıl
1272-73
Kırşehir merkezde ve Cacabey Caddesi üzerindedir;
Doğu-batı yönünde uzanan kareye yakın dikdörtgen bir oturum alanı üzerinde inşa edilmiş kapalı avlulu bir medresedir; tek katlı medresenin sadece kuzey-batı kanadı çift katlı olarak inşa edilmiştir.
Çeşitli kaynaklarda dört eyvanlı olarak tanımlanan medrese, esasen üç eyvanlı bir yapıdır; merkezdeki kapalı avluya sivri beşik tonoz halinde bağlanan batı kanadındaki yan mekân, sivri kemerli bir revak gözü halinde tasarlanmış olup eyvan karakteri taşımaz.
Bugünkü yol kotunun yükselmesi nedeniyle çukurda kalan medreseye, basamaklarla inilerek ulaşılır.
Medresenin kuzey cephesinin ortasında taçkapı ve kapının doğu kanadında da türbe yer alır. Cephenin kuzey-doğu ve kuzey-batı köşelerinde, silindirik formlu ve konik külâhlı iki köşe kulesi bulunur. Kuzey cephesinin tasarımında, sağır bırakılan batı kanadı ile doğu kanadı asimetrik bir görüntü oluşturur. Dendanlarla hareketlendirilmiş diğer cephelerde mazgal pencereler ve çörtenlerin yanısıra, düzensiz bir dağılım gösteren dikdörtgen formlu pencere ve kapılar ile güney cephesinin batı ucunda bir minare ve batı cephesinin ortasında da silindirik formlu ve konik külâhlı bir payanda yer almaktadır.
Güney cephesinin batı ucundaki minare, medreseden bağımsız bir yapı olarak inşa edilmiş olup, belki de geçmişte medresenin arkasında bulunan ve zamanla ortadan kalkmış bir camiyle ilişkilidir. Köşeleri pahlanmış kare prizmal bir kaideye oturan ve çokgen planlı pabuca sahip minare, silindirik gövdeli ve tek şerefelidir. Minarenin tuğla gövdesi, enine ve zikzak hatlar oluşturan sırsız tuğlaların arasına yerleştirilmiş turkuaz renkli kesme çinilerle bezelidir.
Kuzey cephesinindeki taçkapı, beden duvarından yüksek ve dışa taşkın anıtsal bir kütledir. Mukarnas kavsaralı kapı nişi, üstten kademeli olarak dizilmiş üç sivri kemerle kuşatılmıştır. Kemerin üst kısmında mermer kitâbe levhası yer alır. Kemer köşeliklerine asimetrik olarak geometrik bezemeli rozetler yerleştirilmiştir. Kemerlerin oturduğu profilli sütuncelerin başlıklarına, yüzeyleri ajurlu küre biçimli iki sarkıt eklenmiştir.
Giriş bölümünü dıştan içe doğru kademelenen silmeler ve iki yanda burgulu gömme sütunlar sınırlandırır. Dikdörtgen prizmal formlu kaideler üzerinde yükselen sütunlar, alt kısımda kandile benzeyen bir nesnenin üzerine oturtulmuştur. Kapı nişinin iki yanında yer alan mukarnas kavsaralı mihrabiyelerin üst kesiminde geometrik bezemeli dikdörtgen bir pano ve daha üstte mukarnaslı birer konsol bulunur. Konsolların üst kısmındaki yazı şeridi, mihrap nişini üç yönden dolaşır.
Taçkapının kuşatma kemerinin üzengi hizasından itibaren üst kesimi çift renkli taşlarla yatay şeritler oluşturacak şekilde kaplanmış; ancak belki de onarımlar sırasında koyu renkli şeritlerin kemer köşe ve yüzeylerinde kaydırılmasıyla düzensiz bir görünüm ortaya çıkmıştır.
Geçme tekniğinde çift renkli taşlarla örülmüş basık kemerli geniş kapı açıklığından giriş eyvanına dahil olunur. Ana eksenden batıya kaymış olan giriş eyvanı dar bir koridor niteliğindedir. Giriş eyvanının doğu duvarına bitişik olarak kapısı merkezdeki avluya açılan küçük bir oda bulunur.
Ortası havuzlu merkezi avlu, pandantiflerle geçilen bir kubbe ile örtülmüştür; kubbenin merkezinde, günümüzde camekânla kapatılmış büyük bir açıklık bulunur.
Avlunun doğu kanadına yer alan ve avluya sivri bir kemer gözü halinde açılan tonoz örtülü eyvanın kuzey duvarına bitişik olarak türbe, güney kanadında ise sivri beşik tonozla örtülü dar bir koridorla irtibatlı farklı boyutlarda dikdörtgen planlı iki oda bulunmaktadır; sivri beşik tonozla örtülüdürler.
Avlunun batı kanadında yer alan ve avluya geniş bir kemerle açılan revak gözünün güney ucunda medresenin güney-doğu köşesindeki mekân düzenlemesine benzer bir uygulama görülür. Revak tonozuna gerisinde sivri beşik tonozla örtülü iki oda, avlunun kuzey-batı köşesinde de yine revaka açılan sivri beşik tonoz örtülü bir oda yer alır.
Giriş eyvanının batı duvarındaki kapıyla dahil olunan dikdörtgen planlı ve sivri beşik tonozla örtülü odanın doğu duvarında, iki kollu ve ara sahanlıklı bir merdivenle üst kata çıkılmaktadır. Üst katta, biri büyük olmak üzere iki mekân yer alır. Büyük mekânın önünde, merkezdeki avlu ve ana eyvana bakan yarım daire şeklinde bir balkon, diğer mekânın ise kuzey cephesine açılmış küçük bir penceresi bulunmaktadır.
Avlunun güney kanadındaki ana eyvanın kıble duvarında bir mihrap ve yan duvarlarında dikdörtgen formlu iki niş yer alır. Onarımlar sırasında yenilendiği anlaşılan sade görünümlü mihrabın alt kısmında, özgün bezemelerine ait in-situ kalıntılar görülebilmektedir. Eyvan kemerinin köşelerinde yer alan gömme sütunların gövdeleri ise üstüste bindirilmiş kandil ve kürelerden ibaret boğumlu bir tasarıma sahiptir.
Medresenin merkezi avlu dışındaki diğer bütün mekânları sivri beşik tonoz ile örtülüdür.
Avlunun kuzey-doğu köşesinde yer alan türbe, medrese bünyesinde bulunmakla birlikte, dıştan bağımsız bir yapı gibi tasarlanmıştır. Yapının kübik gövdesinin köşeleri üst kısımda pahlanarak çokgen kasnağa geçilmiş ve piramidal bir külâhla örtülmüştür.
Türbenin kuzey cephesinde, sivri kemerli ve mukarnas kavsaralı niş içerisine yerleştirilmiş dikdörtgen formlu bir pencere bulunur. Pencere üzerindeki kitâbe levhasında, Mümin ve Rahman Sûreleri’nden iki Âyet yazılıdır. Pencere nişini sınırlandıran bezemeli iki bordür, sütuncelerin başlıklarına kadar devam etmekteyse de, üst kısımları yok olmuştur. Pencere en dışta mukarnaslı bir bordür ile üç yönden kuşatılmıştır. Türbenin doğu cephesinde, sonradan açılmış bir pencere yer alır.
Medrese avlusunun doğu kanadındaki eyvanın kuzey duvarına bitişik tek kollu ve sahanlıklı bir merdivenle türbeye dahil olunur. Düz atkılı kapı açıklığı, bir kaval silme ve alçı kaplamalı geniş dışbükey bir silme ile üç yönden kuşatılmıştır.
Kare planlı iç mekân, kubbe ile örtülmüştür. İç mekânın dört duvarını da dolaşan yazı kuşağında, alçı zemin üzerinde çini mozaik tekniği ile lacivert ve turkuaz renkli kesme çiniler kullanılarak Âyetü’l Kürsî yazılmıştır. İçeride bir sanduka bulunmaktadır.
Medrese ve türbenin inşaatında, düzgün kesme ve çift renkli taşların yanısıra farklı boyutlarda kesilmiş taşlar ve mermer kullanılmıştır.
Medresenin bezemeleri ön cephesinde ve iç mekânda da ana eyvanda yoğunlaşır. Ön cephenin doğu ve batı köşelerinde bulunan silindirik gövdeli kulelerin üst bölümleri düzgün kesme taş kaplama, alt bölümleri ise bezemelidir. Kuzey-doğu köşedeki türbeye bitişik kulede kaytan bezeme, kuzeybatı köşesinde kulede ise düşey doğrultude derin yivler görülmektedir. Batı cephesindeki benzer karakterli payandanın gövdesinde ise zikzak hatlar oluşturan derin yivlerden ibaret bir bezeme yer alır. Taçkapı ve türbe penceresindeki silmeler geometrik, sütunce başlıkları bitkisel bezemelidir. Taçkapının mukarnaslı kavsarasında görülen beşgen formlu delikler ile ortasında yıldız biçimli delikler bulunan çokgen formlu iki yuva dikkat çekicidir. Bu delik ve oyukların, geçmişte muhtemelen madenî kandillerin asılması amacıyla açılmış olmaları mümkündür. Belki de bu nedenle, taçkapının iki yanındaki gömme sütunların alt bölümlerinde ve ana eyvanın yan duvarlarındaki gömme sütunların gövdelerinde de kandil formları tercih edilmiştir.
19. yüzyıla ait seyahatnâmelerde harabe halinde olduğu belirtilen medresenin, 1907 tarihli Ankara Vilâyeti Salnâmesi’ne göre, bu tarihlerde kısmen camiye dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Daha sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün denetiminde çeşitli onarımlar geçiren medrese, günümüzde cami olarak hizmet vermektedir.
Medresenin, esasen astronomi eğitimi verilen rasathâne niteliğinde bir yapı olduğu şeklindeki iddiaların, bilimsel olarak desteklenmesi zorunludur. Bu iddiayı aydınlatmak üzere, 1947 yılında medrese avlusunda yapılan kazılarda bulunan kuyunun bir rasat kuyusu olabileceği, hattâ minarenin de rasat kulesi olduğu ileri sürülmüştür. Diğer yandan, taçkapıdaki rozetlerin, gezegenlerin hareketini vurgulamak için çarpık yerleştirildiği, kulelerin roket tasarımları olduğu, küre biçimindeki formların güneşi ve ayı sembolize ettiği şeklindeki iddiaların bilimsel bir açıklaması olmadığı gibi, yapının gerek kitâbesi ve gerekse vakfiyesinde de bu iddiaları doğrulayacak en ufak bir bilgi yoktur. Kaldı ki, rasathâne için, tepesi açık bir kubbenin yeterli olmayacağı, hattâ bunun için bir binaya bile gerek duyulmayacağı da açıktır.
Taçkapısındaki Arapça kitâbesine göre, medrese, Selçuklu Sultanı III. Gıyâseddin Keyhüsrev zamanında Kırşehir Emîri olan Nureddin Cibril (Cebrâil) bin Câcâ tarafından 1272-73 yılında inşa ettirilmiştir. Arapça kitâbenin altında ve daha küçük harflerle Farsça yazılı diğer kitâbenin ise, sonradan İlhanlı Hükümdarı Ebu Said Bahâdır Han döneminde yazılmış olabileceği düşünülmektedir. Medresenin, Nureddîn Cibril (Cebrâil) bin Câcâ tarafından Arapça ve Moğolca olarak tanzim ve tertip edilen üç vakfiyesinin bulunduğu bilinir. Hicrî 10 Şevvâl 670 (10 Mayıs 1272) tarihini taşıyan ve medresenin inşaatı tamamlanmadan düzenlendiği anlaşılan vakfiyeler, vâkıfın Kırşehir, İskilib, Kuşhisar (Koçhisar) ve Sultanyüği (Eskişehir) içinde ve civarında, bir kısmı da Ankara, Konya ve Aksaray vilâyetinde bulunan bütün mal ve mülkünü, kısmen kendi çocuklarına ve torunlarına ve kısmen de Kırşehir, İskilib, Tahmageni, Sultanyüği ve Kayseri’de bulunan medrese, cami, han ve başka yapılara bağışladığını ortaya koymaktadır. Özellikle Moğolca tanzim edilmiş vakfiye, 13. yüzyıl Anadolusu’nda bilinen tek örnek olması bakımından büyük önem arzetmektedir.