ŞEBİNKARAHİSAR KALESİ

Türkiye GİRESUN

Özellikler

Kelkit Vadisi’nin kuzeyinde ve denizden 1360 metre yükseklikte kurulu olan Şebinkarahisar’ın tarihî kalesi, bugünkü modern şehre hâkim yüksek bir kaya kütlesi üzerine inşa edilmiş ve kayalık topoğrafyanın eğim çizgilerini takip eden çeşitli kırılmalar yaparak kuzey-doğu güneybatı yönünde uzanan geniş bir alandan ibârettir. Kulelerle berkitilmiş sur çizgisinin üzerinde, kimi yerlerde gömlek duvarına ait sur kalıntılarına da tesadüf edilmektedir.

Kalenin çeşitli dönemlerde iskân edildiği bilinmektedir. Sur duvarları üzerindeki farklı örgülerden, inşa ve tâmir farklılıklarını tâyin etmek mümkünse de, dönemleme yapılabilmesi yine de zordur.

Dış Kale’ye, bugünkü modern şehirden ve eski yol güzergâhını takiben silindirik iki burç arasına yerleştirilmiş sivri kemerli bir kapı açıklığı vasıtasıyla dahil olunmaktadır. Şimdiki kapının yakınlarında ve kuzey kanadındaki ikinci bir kapının, Bizans çağında ve 10. yüzyılda inşa edildiği düşünülmüştür. Kale kapısından kuzey yönüne uzanan sur çizgisinin, kaya formasyonlarına bağlı olarak çeşitli açılarla kırılmalar yaparak doğu yönüne doğru döndüğü ve devam ettiği anlaşılmaktaysa da, duvarların zamanla yıkılması nedeniyle düzenli olarak takibi güçtür. Kale kapısından güney-batıya doğru uzanan sur çizgisinin ise, çeşitli kırılmalar yaparak, kesintili bir şekilde “Kızlar Kalesi” ya da “Kızlar Kulesi” olarak da bilinen eski yerleşimin güney-batı köşesini oluşturarak güney-doğu yönüne doğru uzandığı tesbit edilebilmektedir. Yerleşim alanının güney-batı kanadında yer alan ve “Kırk Badal” olarak isimlendirilen basamaklı tünelin, geçmişte zindan olarak kullanıldığı düşünülmüştür. Alanın içindeki harabe yapılar ve kalıntıların işlevlerinin aydınlatılması ve tarihî kaynaklarda geçen Bizans çağı kilisesi, Küçük Fatih Camii ve darphane gibi yapılar başta olmak üzere yerleşimi oluşturan diğer yapıların fizik-bütün olarak ortaya çıkartılması için sistematik kazı, sondaj ve koruma çalışmalarının yapılmasına ihtiyaç vardır.

Ana kayalığın kuzey bölümündeki İç Kale, hayli yüksek ve sarp bir kayalığa oturmaktadır. Kuzey-batı güney-doğu yönünde uzanan düzensiz dikdörtgen plana sahip olan İç Kale’ye, alanı güney-doğu yönünde ihata eden sur duvarı üzerindeki silindirik iki burç arasına yerleştirilmiş basık kemerli bir kapı açıklığı vasıtasıyla dahil olunmaktadır. Kaba yonu taşlarla inşa edilmiş sur duvarlarına karşılık, kapı kütlesinde düzgün kesme taş kullanılmıştır. Kapının yer aldığı güney-doğu cephesinin, güney ve doğu köşelerinden silindirik birer burçla tahkim edildiği dikkati çeker. İç Kale’yi kuzey-batı yönünde ihata eden sur çizgisinin batı kanadında sekizgen planlı ve üç katlı anıtsal bir kule kalıntısı yer almaktadır. Üst örtüsünün ahşap olduğu düşünülen kulenin, katlar arasındaki irtibatı sağlayan taş merdivenleri ve ikinci katındaki bir ocak nişi in-situ olarak günümüze ulaşabilmiştir. Sözkonusu yapının, Mengücekli Emîri Behramşâh’ın emriyle oğlu Mûzafferiddîn Mehmed tarafından yaptırılan ve 13. yüzyıla âit bir saray/köşk olduğu iddia edilmiştir.

Kalenin tarihî geçmişi belirsizliğini korumaktadır. Bölgede, M.Ö. 63 yılında başlayan Roma hâkimiyeti zamanında, Koloneia/Kögonya adıyla anılan

Şebinkarahisar Kalesi’nin de onarılarak, askerî garnizon olarak kullanılmış olması, kalenin çok daha erken bir tarihte inşa edildiğine karine oluşturur. 415 yılında, Aziz Paul taraftarları da denilen Paulicienler’in yoğun olarak yayıldığı bölge içinde, azizin mektuplar gönderdiği altı kasabanın adını taşıyan altı kolun merkezi olan Şebinkarahisar ve kalesinin, Bizans İmparatoru Justinianus döneminde asıl önemine kavuştuğu ve Mavrakastron adıyla piskoposluk merkezi haline geldiği bilinir. Kale bu dönemde onarılarak imar edilmiştir. Dış kaledeki yerleşim alanında olduğu belirtilen ve fakat günümüze ulaşmayan kilisenin, bu dönemde inşa edilmiş olabileceği düşünülmüştür. 8. yüzyılın ortalarına doğru bir ara Emeviler ve 10. yüzyılın ilk yarısında da Abbasiler tarafından ele geçirilen kalenin, Dânişmendli ve Mengücekli beylikleri arasında çekişme konusu olduğu bilinir. Tarihî kaynaklardan, yöreyi ele geçiren Mengücekli Emîri Fâhreddîn Behramşâh’ın, tahrip olmuş kaleyi tâmir ettirdiği gibi, kale içine bir saray ve kale dışında bugünkü Avutmuş Mahallesi’ne de bir cami yapılmasını emrettiği ve bu isteklerinin oğlu Muzafferiddîn Mehmed tarafından yerine getirildiği ve kalenin en yüksek noktasında bir İç Kale ve Saray ile birlikte kale dışında da bugünkü Behramşâh Camii’nin yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Selçuklu Sultanı I. Alâeddîn Keykubad tarafından 1228 yılında Selçuklu topraklarına katılan Şebinkarahisar, 13. yüzyılın sonlarında Trabzon Rum İmparatorluğu ile İlhanlılar arasında el değiştirmiş; hattâ, 14. yüzyılın ilk yarısı içinde şehirde kısa süreli “Şebinkarahisar Beyliği” de kurulmuştur.

13. yüzyılda, İbn Bîbî’nin “sınırsız ve benzersiz zahirelere, denizler gibi dalgalanan derin su sarnıçlarına, kırk depoya, dağlar gibi üst üste yığılmış üç ev dolusu yağ, bal, badem, şeker, tuz ve oduna” sahip ve “Orada akla gelebilecek her şey en iyi cinsiyle ve bol miktarda vardı/Savaş atlarının ve ceng aletlerinin sayısı hesaba kitaba gelmezdi/Bin kişi orada yüz yıl yaşasa, seçkin bir süvari olarak taş gibi kalırdı/ İçecekten, yiyecekten, giyecekten gerekli olan başka her şeyden ve serilecek eşyadan orada yeteri kadar ve iyi kalitede vardı. Kimsenin dışarıya bir ihtiyacı yoktu” şeklinde târif ve tasvir ettiği “Kögonya” kalesi, 17. yüzyılın ortalarına doğru şehre gelen Evliyâ Çelebi’ye göre “... göklere baş uzatmış bir yüksek dağın tepesinde yedi köşeli bir kaledir. İlk bakışta direksiz ve serensiz kalyon gemi gibi görünür. Yedi tarafından da duvarlarının yüksekliği yetmiş zirâ’dır. Yetmiş burç, yüz bedendir. Etrafı 3600 adımdır. Dört çevresinde cehennem kuyusu gibi dereleri olduğundan hendeği yoktur. Üç kat kavi demir kapıları vardır. Gece ve gündüz bekçileri muhafaza ederler. Çünkü Karadenize yakın köylerin ahalisi Kazak korkusundan kıymetli mallarını hep bu kaleye saklamışlardır. Kale içinde yetmiş kadar ev vardır. Ama evleri dar, susuzluktan ahali perişandır. Eşeklerle ta aşağı nehirden su getirirler. Su yolları vardır, fakat kuşatma zamanı işler. Kale içinde su sarnıcı, buğday ambarlarında yüz yıllık darı ve pirinç çeltiği bulunur. Lâkin iç vilâyet olduğundan cephanesi, küçük elli parça topu, kalesine göre az verilmiştir...Bu kalede küçük Fatih Camii vardır. Diğer imaret camileri aşağı varoştadır.”.

Kaledeki Bizans kilisesi, 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başında kaleyi dolaşan bazı seyyahlarca tesbit edilmiştir. 1949 tarihinde yayımlanan bir çalışmada, kaleden kaçırılan bir kitâbeye yer verilmesi dikkat çekicidir. Kale kapısı üzerindeki kitâbe ile çift başlı kartal kabartmasının 1896 yılında yerinden sökülüp tahrip edildiği öne sürülmüştür.

Konum
Türkiye
GİRESUN
Fotoğraflar